“Slow Food” nedir?

“Slow Food”, “fast food”, hızlı yaşam ve yerel yemek geleneklerinin kaybolmasına karşı bir tepki ve bilinçlendirme hareketi olarak 1989 yılında kar amacı gütmeyen bir hareket olarak Italya’da, Carlo Petrini tarafından başlatılmış. Bugün tüm dünyada 850 yerel convivium ile yaklaşık 80,000 üyesi bulunuyor.

Özellikle aşağıdaki sorular “Slow Food” hareketinde önem taşıyor:

  • Yemeğimiz nereden geliyor; ürünler hangi tohumlarla yetişiyor?
  • Yemeğimizin tadını oluşturan etmenler nedir?
  • Yemek seçimlerimiz kültürümüzü nasıl etkiler?

Slow Food, görülen yemek kısmı dışında, aslında bir insan hakları hareketi. Petrini, sadece doymak değil, lezzet almanın da bir insan hakkı olduğunu belirtiyor. Son yayınlanan “İyi, Temiz ve Adil” adlı kitabında yiyeceklerin bu üç karaktere birden sahip olmasının kültürel ve etik unsurları tartışılıyor.Carlo Petrini ve ekibi, dünyamız için endişe duyan ancak umudunu yitirmeyenlerle tanışıyor, fikirlerini aktarıyor ve sürdürüyor yolculuğunu...

10 Ocak 2007 Çarşamba

Slow Food ve Carlo Petrini Türkiye’de

Carlo Petrini ile birlikte Türkiye’ye gelen “Slow Food“ ilgileri, Aralık ve Ocak ayı başında Istanbul, Gökçeada, İzmir ve Bodrum’da farklı grup ve kişilerle iletişimde bulundular.

Slow Food ilkeleri doğrultusunda bağımsız çalışan “Convivium” adı verilen bir örgütlenme yapısı var. Bugün 65 ülkede faal olan 800’ün üzerinde “Convivium” bulunuyor. Bunların 350’si İtalya’da faaliyet gösteriyor. Türkiye’de de oluşturulan “Convivium” yapısı sürecinde, aynı sitede oturan biz üç öğrenci olarak Carlo Petrini ile sohbet imkanı bulduk.

Merak ettiğimiz soruları Bay Petrini’ye sorarken, kendisi bize son derece inandırıcı ve sevecen yanıtlar verdi.

Carlo Petrini ile röportajımız (10 Ocak 2007)

Röportaja katılanlar:


o Alara Çelik (Neslin Değişen Sesi İlköğretim Okulu, 4-B öğrencisi)

o Kerem Karabeyoğlu (British International School, 4-A öğrencisi)

o Sina Bilal (Hisar Eğitim Vakfı İlköğretim Okulu, 4-A öğrencisi)

SB: Bu işe nasıl başladınız?

CP: Bu işe 20 yıl önce başladık. Bu işe başlamamızda, bir Mc Donalds Restaurant’ının Roma’nın güzel bir meydanında açılması ve yöresel tüm güzelliğe hızlı bir darbe indirniş olması önemli bir sebep oldu.

AÇ: Bu hareketi toplum olarak nasıl uyguluyoruz?

CP: Her ülke, kendi gıdalarından yararlanarak, kendi tadına ulaşıp, çiftçiler bunu koruyabilirse ve bu taze sebzeleri kendi mutfağımızda değerlendirirsek zaten bunu uygulamış oluruz. Ayrıca okullarda öğrenciler kendileri sebze yetiştirmeyi öğrenebilirler, bu yetiştirdikleri sebzeleri taze olarak yiyebilirler. Bu şekilde sağlıklı gıda hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Bahçesi olmayan okullara ise belediyeler, yerel idareler kontrolleri altındaki bölgelerde öğrenciler için bahçe alanları ayırabilirler.

KK: Bu düşünceyi nasıl yaydınız?

CP: Etrafımızdaki birçok kişi de benimle aynı fikirdeymiş. Hepsi beni destekledi ve dünyada böylece 20 yılda bu kadar yayılabildik. Şu anda İtalya’dan sonra, özellikle Fransa, Amerika, Avustralya ve Japonya’da çok sayıda üyelerimiz var.

AÇ: Niçin Türkiye’ye geldiniz?

CP: Türkiye’de bu düşünceyi daha iyi tanıtmak için buraya geldik. Olağanüstü bir doğası ve zengin yerel değerleri olduğu için bu ülke çok önemli; çok iyi değerlendirmenz lazım bu değerleri.

SB: Tohum ile bunun bir ilgisi var mıdır?

CP: Çiftçilere sahip çıkarak, bu sayede yerel tohumlara da sahip çıkacağız.

KK: Genetiği değiştirilmiş tohumlarla ne yapılabilir?

CP: Köylülerin kendi hayatlarına sahip çıkıp, devletin çiftçinin kararlarına karışmaması (müdahale etmemesi) lazım. 10,000 yıldır tarım var ve bugüne dek bu şekilde sürdü. Doğayı değiştirmemiz, müdahale etmemiz kesinlikle gerekmiyor.


.

Hiç yorum yok: